KAŞ GÜNLÜKLERİ (19): Düğün Yemeği Theimussa'da Olursa


Kapı çaldı, açtım. Küçük arkadaşım Dünyam, elindeki parlak ambalajlı hediye paketini uzattı. Beş senedir Kaş'ta yaşayınca "Oku" adetini öğrendiğimden, bu zamansız hediye paketine şaşırmadım. Dünyam'ın dayısının yakında düğünü vardı. 'Oku' buralarda düğün davetiyesi yerine, çağrılan kişilere gönderilen havlu, başörtü gibi küçük hediyelere deniyor. Benim hediyem, kenarları oyalı bir çember. 


Üzerine yapıştırılan notta, 10 Kasım kız kınası, 11 Kasım öğleyin 'Bayrak Töreni' akşam Demre'de düğün, 12 Kasım kız alma. Hem de motorla, denizden. Zira damadın oturduğu Kekova'nın Kale'sine, kara yolu yok. Gelin, Üçağız'dan tekneyle alınacak, Kale'ye damadın evine getirilecek.


Şimdi, Bayrak Töreni'ni biraz açalım. Bu tören, okulda yaptığımız törenlere hiç benzemiyor.  Yemeli, içmeli  ve bayraksız bir tören bu. Aslında, geleneğin eskiden yapılışı çok detaylıymış. Kız ve erkek evine dualarla bayrak asılır, düğün evi belli olurmuş. Hatta, yörelere göre çok daha detaylı olan bayrak törenleri de varmış ki, bayrakçıların işi bayağı zormuş. Aynı devam eden bir gelenek varsa o da, düğünlerin genellikle cumadan başlayıp, pazar günü bitmesi.



Biz düğünün cumartesi öğlen Üçağız'daki Bayrak Töreni'ne katılacağız. Üçağız,  Kaş'a 30 km. mesafede, Likyalılardan günümüze, adının anlamı aynı olan bir yerleşim. Antik dönemdeki adı olan Theimussa da üç dudak anlamına geliyormuş. Neden peki? Çünkü, karşısındaki adaların arasında, üç yerden açık denize geçiş varmış. Ben demiyorum, tarihçiler öyle yazmış.😏


Üçağız'a vardığımızda, köy meydanında masalar kurulmuş, yüzlerce kişi oturmuş, düğün yemeği başlamıştı bile. Köyün evleri, antik kentle öylesine iç içe geçmiş ki, daha arabayı park etmek için yer ararken, evlerin arasında bir lahit çıktı karşımıza. 


Ben, beş yüz kişi var bu meydanda dedim ama,  bin kişilik yemek siparişi yapılmış firmaya.  Köy düğünlerinde yemekler herkese açık olduğundan, düğün sahipleri oldukça cömert davranmış oğullarına.


Küçük arkadaşım, belinde yaldızlı kalın bir kemer olsa, iki bin yıl önce buralarda yaşayan Likyalı kızların elbiseleri gibi cici  bir elbiseyle, geldi yanımıza. Elinde buzlu bir su. 'Çok yoruldum, Tütü Teyze' deyince, hep beraber boş bulduğumuz bir masaya oturduk. Bayrak ve gelin ortalarda yoktu ama, damadımız mutlu bir şekilde, davetlilerin arasında dolaşıyor, sohbet ediyordu.


Yemek, tek kullanımlık bölmeli tepsilerle  dağıtıldı. Ama öncesinde tavuk suyuna güzel birer çorba geldi. Tepsilerde etli nohut, pilav, salata, keşkek ki yöresel bir lezzettir (Ayşe, ne zaman yapıcan 😍) ve de helva. 


Yemeği yedik, aklım lahitlerde. "Tütü  Teyze, ben yolu biliyorum." dedi küçük arkadaşım. Önce deniz kıyısına indik, sonra kurbağa sesleri gelen antik bir kanalın yanından, ev şeklinde bir kaya mezarın yanına. Bu kaya mezarın üst tarafında Likya dilinde  Kluwanimi yazdığı, yan tarafında ise genç bir adamla, bir çocuk kabartmasının olduğunu bildiğim halde, figürü çok net seçemedim.


Sonra, küçük rehberim Dünyam'la, dar bir patika izleyerek ilerledik ve vardık köyün doğu tarafındaki Theimussa'nın nekropolüne. Theimussa,  M.Ö. 4. yüzyıldan itibaren varlığı bilinen,  Myra ve Kyanei'ye bağlı bir köy yerleşimi imiş. Kıyıda, batık limanı fark edilebiliyor. Bana en ilginç gelen yanı ise, bazı lahit mezarların denize bakan ön tarafında, ana kayanın oyularak yarım daire şeklinde oturma yerleri yapılması. Hatta, setlerin yan taraflarındaki delikler, üzerinin bir tenteyle kapatılarak gölgelik oluşturulması için payandaların konduğu işaretini veriyor. Yani, Likyalılar mezarlık alanlarda yaşıyorlar da.


Dünyam'a okulda, doğayı ve kültürel mirasımızı koruma bilinci verildiğinden, lahitlere zarar verenlere epey kızdı. Konuşa konuşa, lahitlerin, makilerin  ve kayaların arasından deniz kıyısına kadar indik. Kayaların üzerinde gördüğü fosilleri  gösterdi bana. Küçük arkadaşım, rehberlikten başka, fotoğrafçılığımı da üslendi.


Nekropolü  arkamızda bırakıp, meydana dönerken, varlığı Likyalılara kadar uzandığı yan duvarlarındaki taşlardan anlaşılan kanalda büyüyen sazlıklara takıldık. Ben, dekorasyon için, Dünyam annesine vermek için, sazlardan topladık. Sezon bittiği için, boş olan, hemen denizin kıyısındaki bir iki pansiyonun arasından geçtik.  


Düğün meydanına vardık ki, masalar bile kaldırılmış, düğün sahiplerinden başka kimse kalmamış. Onları kutladık, mutluluklar dileyip, eşimle Gaş'ın yolunu tuttuk.

Yorumlar